Kayıtlar

?

  Buradayız. Biz… Saat kaç oldu? Şimdi ve burada. Tamam. O nerede? O hâlde hazırız. Çoktan mı başladı? Hâlâ salona girenlerin seslerini duyuyorum ama. O devam ediyor anlatmaya. Kim o? “Karşımdaki” diyorum, kim? Oyuncu mu? Performer?   — O ne kötü kelime.  Ya da “performansçı?”  — Iyy.  Dansçı?  — E, ama konuşuyor.  Zeynep? Cemal? Solo? Hepsi? Sahnede bir sandalye bir de mikrofon var. Yerde kâğıtlar… Bazı fotoğraflar ve bir şişe su… Başka? Kapı kapanıyor. Biz… Buradayız? Eğer yaşam bir yolculuksa bize düşen ona eşlik etmek mi? İyi de yol arkadaşlarım ayrılırken hangi boşlukta hareket ediyorum?  Hakikaten seyahat onlarsız ne alemde? Seyre daldığımız alemler hangi demde? Performans anında? Gençlikte? Geçmişte?  Onları “şimdi ve burada”ya çekebilir miyiz? Tiyatroya? Tiyatro neden bir “kapan” gibi tınlıyor? Bir tür ruh çağırma mı bu, kaybolmuşlara seslenen? “Enchanted hopelessness?” Peki gidenler mi yoksa kalanlar mı sorusunu sormamak için ne kadar su içmek gerekir?  Karşımda Zeynep Günsü

Sn. Binali KESİK Hoca'ma En İçten Sevgilerimle

Resim
                        Dört sene üst üste şampiyon olduk  Avrupa’nın kralı olduk  Gerçekleri tarih yazar, tarihi de Galatasaray  Gerçekleri tarih yazar, tarihi de GALATASARAY!... Sevgili Hocam,  dört yıllık lise hayatım boyunca sizden öğrendiğim iki önemli şey var: Başta Galatasaray, sonra insan sevgisi… Ben hocam, baba kontenjanından mecburi Fenerli doğan bir insan olarak sizdeki tutkuyu gördükten sonra cimbomlu olurdum ya şu döneklik meselesi olmasaydı…  Şu futbol garip şey hocam. Bir kelime var hani “metafor” diye. Yanlış anlamayın, siz derslerde elbet anlatmışsınızdır da benim kafa başka yerlerdedir, ama ben bu sözün anlamını tiyatroya gide gele, birkaç oyun seyrede seyrede öğrendim. Tiyatrocular bu kelimeyi çok seviyor. Aşağı metafor yukarı metafor… Bir de bir kelimeleri daha var. “Ali’ye göre” mi ne öyle bir şey… Lafı ağızlarında yağ gibi öyle bir kaydırırlar ki siz, kaç yıllık edebiyat hocası Binali KESİK bile anlamaz da çaktırmamak için “Hımm, ilginç... İlginç bir okuma.” ders

Anlat Demekle Olmaz… "Gözün Menzili: İslami Coğrafyada Bakışın Serüveni" Üzerine

Resim
  “Peki ya dünya temsiliyet nesnesi değildiyse?” (1) Çin ve Batı düşüncesi üzerine yaptığı karşılaştırmalı çalışmalarla bilinen filozof François Jullien’in yukarıdaki sorusunun da Özlem Hemiş’in Gözün Menzili: İslami Coğrafyada Bakışın Serüveni isimli eserinin de yörüngesinde merak ve hayal bulunuyor. Sanki ikisi de şu yuvarlak dünyada yaşamı karşısına almaya ve orada sabitlemeye çalışan ilişki formlarının altından halıyı çekiyor: Eppur si muove! Çalışması İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji bölümünde tamamladığı doktora tezine dayanan ve halen Kadir Has Üniversitesi Tiyatro bölümünde öğretim üyesi olan Hemiş, Türkiye tiyatrosunun seyircisi ile arasında açılan mesafeyi yolu biraz uzatarak araştırıyor. Kılavuzu merak olan bu yolculuk tiyatronun periferinden başka sanatlara ve zihniyetlere açılan güzergahında konuklarını yalnızca, tiyatro ile ilgilenen kişilerle sınırlı tutmuyor. Bakışı temsil ettiği gerçekliğe sıkıştıran tiyatro dilinin kurduğu egemenlik ilişkisi

"Kadınlar Savaş Komedi" Üzerine Bir Eleştiri

Bir savaş muhabiri olan Chris Hedges, “What Every Person Should Know About War” adlı kitabından aktardığı aynı isimli köşe yazısında dünyanın 3400 yıllık yazılı tarihinin yalnızca 268 gününde barış sağlanabildiğinden söz eder(1). 1945 doğumlu Alman yazar Thomas Brasch ise “Frauen Krieg Lustspiel” isimli oyununda tarihin peşindeki bu soruna tiyatronun konvansiyonunun dışında bir  yerden bakar. 1989 yılında yazılan ve 2002’de Mitos Boyut Yayınları tarafından “Kadınlar Savaş Komedi” adıyla yayımlanan eserde klasik anlamda, birbirini takip eden bir olay örgüsünden söz edilemez. Üç parçadan oluşan oyunda her ne kadar parçalar arası tematik bir bağ bulunsa da sıkı bir neden sonuç ilişkisi aranmaz. Ayrıca olay örgüsü dışında parçalar arası bir üslup bütünlüğü de bulunmamaktadır. Bölümlerin her biri ayrı olarak kendi başına sahnelenebilecek ve tematik ortaklıklarına rağmen birbirinden farklı alımlanabilecek durumdadır. Dolayısıyla metin sadece bir konu özetine indirgenmeyi reddetmekte ve s

Aile Kurgusu: Torun İstiyorum

     Alman yazar Thomas Jonigk’in 1994 yılında yazdığı ve 2002 yılında Mitos Boyut Yayınları ile Türkçeye kazandırılan Torun İstiyorum adlı eseri aile kurumuna ve toplumsal cinsiyet rollerine sert eleştiriler getiriyor. Tıpkı  kendisinden yaklaşık iki yüzyıl önce bir başka Alman yazar Lessing tarafından yazılmış Emilia Galotti ’de olduğu gibi Jonigk de, toplumsal yozlaşmaya aile içinden açılan bir bakış sunarak iki yapı arasındaki etkileşimleri tartışmaya açıyor.  Oyun, kim olduğunu ölmüş eşinden hareketle tarifleyen ve bir adı olmayan “Anne” ile  kendi kimliğini oluşturmaya çalışan fakat annesi gibi patriyarkal ezberlerinden kurtulamayan “Oğul” arasındaki çatışmayla başlıyor. Ardından diğer oyun kişilerinin buna dahil olmasıyla devam ediyor. İkinci çocuğu olan Oğul’u doğurduktan sonra rahmi alınan Anne, kendisini eksik hissetmektedir. Kocasının sağlığında ona karşı sorumluluklarını tam anlamıyla yerine getiremediğini düşünürken, şimdi bunun telafisini Oğul’dan torun isteyerek gerçek

Sonsuza Kadar Mutlu(!): Geçmişten Gelen Kadın

Eserlerinde romantik ilişkileri sık sık ele alan Roland Schimmelpfennig, 2004 yılında kaleme aldığı Geçmişten Gelen Kadın adlı oyununda da masal gibi akıcı ve hafif üslubuyla benzer bir yoldan ilerleyerek sevgi, geçmiş-gelecek, aile ve toplumsal cinsiyet gibi farklı uğraklara açılıyor. Aslına bakılacak olursa, her ölümsüz eserde olduğu gibi Schimmelpfennig de metindeki konturları silikleştiriyor ve her alımlayıcının bambaşka anlamlar yakalayabilmesine olanak sunuyor. Yalın dilinin okuru etkileyen tarafı çağrışımlara izin vermesi… Aynı özellik oyunun sahneleme için de zengin bir dünya vadetmesine neden oluyor. Frank ve Claudia çifti ile oğulları Andi 19 yıldır yaşadıkları evden ayrılıp okyanus aşırı bir yere göç etmek üzeredirler. Eşyalarının bir kısmı çoktan kargolamış, kalanlarıyla ilgilenmektedirler. Onlar geçmişlerini geride bırakmaya hazırlanırken Frank’in eski sevgilisi Romy’nin gelişiyle bunun öyle kolay olmayacağını öğrenirler. Romy 24 yıl sonra, onu sonsuza kadar seveceğine dai