?
Buradayız. Biz… Saat kaç oldu? Şimdi ve burada. Tamam. O nerede? O hâlde hazırız. Çoktan mı başladı? Hâlâ salona girenlerin seslerini duyuyorum ama. O devam ediyor anlatmaya. Kim o? “Karşımdaki” diyorum, kim? Oyuncu mu? Performer? — O ne kötü kelime. Ya da “performansçı?” — Iyy. Dansçı? — E, ama konuşuyor. Zeynep? Cemal? Solo? Hepsi? Sahnede bir sandalye bir de mikrofon var. Yerde kâğıtlar… Bazı fotoğraflar ve bir şişe su… Başka? Kapı kapanıyor. Biz… Buradayız? Eğer yaşam bir yolculuksa bize düşen ona eşlik etmek mi? İyi de yol arkadaşlarım ayrılırken hangi boşlukta hareket ediyorum? Hakikaten seyahat onlarsız ne alemde? Seyre daldığımız alemler hangi demde? Performans anında? Gençlikte? Geçmişte? Onları “şimdi ve burada”ya çekebilir miyiz? Tiyatroya? Tiyatro neden bir “kapan” gibi tınlıyor? Bir tür ruh çağırma mı bu, kaybolmuşlara seslenen? “Enchanted hopelessness?” Peki gidenler mi yoksa kalanlar mı sorusunu sormamak için ne kadar su içmek gerekir? Karşımda Zeynep Günsü