Süpürgelere Karşı Neler Yapabiliriz?

Süpürgelerle savaşamazsınız. Peki evi süpürmek isteyen annenizle? Ortamın yaşanmayacak derecede tozlu olduğunu iddia eden kadınlara karşı direnmeyi deneyen birçok erkek gördüm. Çarpıcı ve birbirinden zıt iki örnek olması açısından babam ve dayımın yaşadıklarından çok ders çıkardım. Önceleri ikisi de katlanamadıkları süpürge gürültüsüne karşı aynı silahı seçtiler: Facebook. Babam izlediği spor videolarının sesini yükselterek, dayımsa okey oynarken mouse'un tuşlarına daha sert tıklayarak kriz yönetiminin büyülü dünyasını araladılar. Ardından babam bu işin evde oturarak olmayacağına karar verdi ve Nike’da giderek daha çok vakit geçirerek ısınma turlarına başladı. Dayımın tercihi ise, masaüstü bilgisayarın olduğu odaya daha çok kapanmak oldu. Fakat ikisi de süpürgeyle gerçekleştirmek istedikleri diyalogları 101 arkadaşlarıyla ya da mağaza çalışanlarıyla kurmayı deneyince bir şeyler eksik kaldı. Süpürgeye sinirlenip Facebook 101 arkadaşlarınıza “ÇİFTE GİTMEYEN YANDAN TAŞ ALAMAZ!!11!” diyemezsiniz. Belki haklısınızdır ama insanlar hakkınızda “Allah allah, niye bu kadar sinirli? Belki hayırsız çocukları yalnızca miras derdinde ve babalarının tansiyonunu hiç merak etmiyorlar. Yazık.” diye düşünebilirler. Ya bizler? Geleceğin iletişim becerilerine sahip ve Instagram’a inanan nesilleri olarak, bu tartışmaya ne gibi argümanlar sunabiliriz. Gelin birlikte göz atalım: 

“Sonra…” Lütfen. Lütfen…

“Bilmiyorum. Bugün her şeye yabancıyım sanki, anneciğim. Söylesene bu eller, hassas bünyemi üzerinde taşıyan şu yatak, o yatağın çarşaflarına sinen yuvamızın sıcak kokusu… Belki her şey üst üste geldi. Belki mevsim geçişi, aşı, artan hayat pahalılığı…” gibi şeyler mırıldanarak annenizin gönlüne giden kapıları açtığınızı düşünebilirsiniz. İlk bakışta direksiyonu varoluşsal bir sorundan güncel politiğe kırmanız kurnazca bir hamle gibi görünebilir. Annenizin her gün şaşırarak anlattığı fiyatları dinlerken yalnızca broşürlerin plastik kokusunu değil, geçim derdine dair sorunları da tıpkı bir süpürge gibi içinize çektiğinizi ima edersiniz. “Asıl süpürge, Ortaçağ’a ait asil yalnızlığıyla kalbime taht kurmuş ve ehlileştirilmesi gereken bir ejderhadır yalnızca.” diyerek  leydinizin başını döndürdüğünüzü zannedebilirsiniz. Ama yalnızca şov yapmış olursunuz ve perdeyi düelloda can vermiş onurlu bir şövalyenin son sözleriyle değil, Süheyl ve Behzat Uygur’un zıplamalarıyla kapatmak zorunda kalırsınız: Yaptığınız “şirinlikler”le reytingleri de zıplattığınızı düşünebilirsiniz fakat yanılıyorsunuz. Çünkü anneniz reel politikse reel politiğin kralı, sıcak yuvaysa sıcak yuvanın feodal beyi ve onu kandırabileceğinizi düşünmekle yalnızca saray soytarısına çerez malzemesi oluyorsunuz lordum. Soytarının yılışık esprilerini mi yoksa Şahane Pazar’ın coşkulu enerjisini mi seçeceğinizi düşünürken yıpranabilirsiniz. Ayrıca leydiniz buyurur: “Leş gibi kokmuş ortalık. Şu camı aç da havalansın çarşafların!”

İroni ile karışık evrensel bir mesaj vermeye ne dersiniz? “Bu savaşlar niye, neden bunca zulüm??...” diyerek annenize aldığınız güllerden birini süpürgenin borusuna sokmak pasifist ve güçlü bir eleştiri gibi gelebilir. Ne yazık ki gülün hava akımına kapılmasıyla eylemliliğiniz bir anda son bulacağından, diğer insanları dayanışmaya çağırabilirsiniz: “Dayı neredesin? Baba, neredesiniz? Biliyorum kolay değil ama hayır baba, bu sorunu Nike’a giderek çözemeyiz. Oradaki çalışanlara derdimizi anlatamayız. Onların beyni zaten birtakım ergen seslerin krampon arayışlarıyla, zayıflama tavsiyesi soranlarla ya da orta yaş krizindeki beylerin renkli atlet arayışlarıyla çekilmiştir. Bize “Anlamıyorum, daha renklisi nasıl olabilir? Yeryüzündeki renk skalası belli bir şey. Fizik dünyanın sınırlarını yıkıp geçmemi mi bekliyorlar? İşte, istedikleri gibi olsun!” diyerek naçiz vücutlarını süpürge borusunun içine doğru bırakabilirler. İstediğimiz bu değil. Dayımın okey arkadaşlarını deneyebiliriz. Ama bu meseleyi dayımın anlam veremedikleri ihtiraslarının bir parçası olarak değerlendirebilirler. Hem dayıma hem de bizlere acıyan gözlerle bakarak onurumuzu kırabilirler. 

Annenizin ilgisini başka ev işlerine çekebilirsiniz. Böylelikle kazanmak için bazı ödünler de vermek gerektiğine dair bilgeliğe kulak vermiş olursunuz. Çöp atmak, ev işlerinden kaçanların yüzyıllardır ellerinde taşıdıkları şanlı bayraktır. Bizi bekleyen tehlikenin biriken tozlarda değil büyüyen çöp yığınlarında olduğuna ve hijyen saflarında asıl düşmanın çöp kutularında aranması gerektiğine dair bir nutuk ile annenizi müttefik olarak kazanabilirsiniz. Çöp poşetinin büyüklüğünü göstererek “Maşallah, ayrılık zor olacak. Ama hayatı öğrenmesinin vakti geldi. Gözünün yaşına bakmayacağım!” şeklinde bazı esprilerle süpürge sonrası hayat için tansiyonu biraz düşürebilirsiniz. Eve döndüğünüzde kapıdan duyduğunuz ses, size yenilgiye mahkum olduğunuzu hatırlatacaktır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sn. Binali KESİK Hoca'ma En İçten Sevgilerimle

?

"Kadınlar Savaş Komedi" Üzerine Bir Eleştiri